
4 Temel duyguda kültürler üstü bir şekilde dünyanın her yerinde gözlemlenebilir. Utanma duygusunu Afrika’nın bir kabilesinde göremeyiz belki ama Anadolu da görülebilir. Sevinç duygusu ise o kabilede görüldüğü gibi Anadolu’da görülebilmektedir. Bu örnek diğer 3 duygu içinde geçerlidir.
İkinci açıklama ise 4 temel duygunun fiziksel bakımdan değişikliklere neden olmasıdır. İnsanlar bu duyguları yaşadıklarında fiziksel olarak değişimler gösterebilmektedirler, ellerde ve seste titreme, gözbebeklerinde küçülme ya da büyüme vb.
Temel duygularımız bizi biz yapan özelliklerimizdir. Bizi biz yapan özelliklerimizi iyi ya da kötü olarak ayırabilir miyiz? Yani bazı duygularımız iyi bazı duygularımızda kötü olabilir mi? sorusuna verilecek cevap tabii ki Hayırdır. Duygular kişiyi kötü ya da iyi hissettirebilir ama duygular iyi ya da kötü olarak adlandırılamazlar. Bazen çevremizde “duygusuz insanlar var” gibi kelimeler duyabiliriz ama bunların gerçekliği yoktur. Bir insan duygularını göstermemekte başarılı olabilir ama duygusuz olması mümkün değildir.
Çocukluğumuzdan beri toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeni ile duyguların bazılarını gösterme, bazılarını ise göstermeme konusunda baskılara maruz kalmışızdır. Oğlan çocuklara bebekliklerinden itibaren sert, kararlı ve saldırgan olmalarına yönelik mesajlar verilirken, kız çocuklarına ise hassas, duygusal ve pasif olmalarına yönelik mesajlar verilmiştir. Bunun en iyi örneklerini masallarda görebiliriz. Beyaz atlı kahramanını yani kendini kurtaracak kişiyi bekleyen mutsuz, güzsüz kadınlar ve onları kurtaracak güçlü, kararlı, girişken ve lider erkekler.
Masallar sadece okuyup keyif alınan kitaplar değil toplumsal cinsiyet rollerimizi öğrendiğimiz önemli yollardan biridir. Kitaplar gibi toplumsal yargılar, ailemizin tutumu, medyanın baskısı vb. birçok kurum ve durum bizim duygularımız üzerinde etkendir.
Toplumumuzda kız çocukların ve erkek çocukların bazı duygularını göstermelerine izin verilmezken bazı duygularını göstermeleri ise özellikle desteklenir. Böyle bir eğitim sürecinde geçen kişinin ise olumsuz etkilenmemesi çok mümkün değildir, çünkü psikolojik düzeyde sağlıklı olmanın en önemli şartlarından biri duyguların sağlıklı bir şekilde yaşanmasıdır. Yazının başında insanların 4 temel duyguları olduğundan söz etmiştik. Tekrar hatırlayacak olursak, bu temel duygular Sevinç, öfke, üzüntü ve korku idi.
Oğlan çocukları doğdukları andan itibaren bir bombardıman altında kalırlar, aynı kız çocuklarında olduğu gibi, oğlan çocukların göstermelerine izin verilmeyen temel duygulardan biri üzüntü duygusudur.
Erkek adam ağlamaz…
İzin verilmeme durumu bir deyimle olabilir “Erkek Adam Ağlamaz” “Aaaa erkekler ağlar mı?” gibi. Ya da bir şarkıda karşımıza çıkabilir;
Erkekler ağlamaz sil gözyaşını,
Kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu,
Erkekler ağlamaz, insanız unutma,
Sustururum zamanla içimdeki acıyı,
Ya da annemizin dudakları arasından çıkan sözcükler olarak karşılaşabiliriz. “Hadi ağlama, bak herkes bize bakıyor, erkekler ağlar mı? Diyorlar”
Sürekli böyle bir tepki ile karşılaşan çocuk bir süre sonra üzüntü duygusunu yaşamasının, çevresi tarafından kabul edilmediğini fark edecek ve üzüntü duygusunu göstermemeye başlayacaktır. Sadece üzüntü duygusu ile bu iş bitmiyor tabii…
Erkek adam korkmaz…
Oğlan çocuklarına yukarıdaki gibi sözlerle, korku duygusunu da göstermesine izin verilmez. “Örümcekten korkulur mu? Sen erkek adamsın.” Ondan korkulur mu? Bundan korkulur mu? Vb. korkmayı değil, korkmaması gerektiğini öğrenir… Bu inanın ki öyle kolay bir süreç değildir…
Sonrasında da “ağır olmak” gelir, erkek adam öyle çok mutlu olmaz biraz ağır olur, sevincini bebekler gibi ifade etmez (niyeyse?)…
Erkek adam ağır başlı olur…
Yani sevincini belli etmez, sevinç duygusu da elinden alınır. Artık sevincini öyle ulu orta yerde göstermemesi gerektiğini öğrenir.
Geriye ne kaldı?
ÖFKE, bu duygu sonuna kadar desteklenir, erkek adam öfkelenirde öfkesini bellide edebilir, o bunun en doğal hakkıdır.
Sonuçta, erkekler sevinse de saldırır, üzülse de saldırır, korksa da saldırır, öfkelense de saldırır…
Bu açıdan bakıldığında maçlarda ve düğünlerde insanların havaya ateş açmaları çok yadırganmayabilir… Duygularını ifade edemeyen insanların, bildikleri, öğrendikleri tek yöntemle yani ölümün ve öfkenin aracı olan silahla ifade etmeleri şaşkınlık verici değil.
Kız çocuklarında da durum oğlan çocuklarından pek farklı değil, benzer dinamikler onlarda da devam ediyor.
Kızlar çok gülmez, hanım hanımcık olur.
Kız çocukları bu sözü o kadar çok duyarlar ki, bir süre sonra sevinç duygusunu göstermemeleri gerektiğini öğrenirler.
Eğer çok sevinirlerse çevreleri onları hep yanlış anlar.
Erkek Fatma gibi bağırma…
Öfkelenmelerine izin verilmez, öfkelenmek onların hassas ve narin duruşlarına hiç yakışmamaktadır. Öğretenleri buna kesinlikle izin vermezler. Bu sebeple kız çocukları bir süre sonra öfkelenmemeye çalışırlar. Ya da başka bir deyişle (daha doğru bir deyişle ) öfke davranışlarını göstermemeye başlarlar.
Korkabilirsin…
Toplum ve anne baba bunu kabul edebilir. Kız çocukları korkabilir. Buna müsaade vardır.
Üzülebilirsin…
Sonuna kadar desteklenir. Kız çocuklarına da kadınlara da ağlamanın çok yakıştığı toplum tarafından sık sık ifade edilir.
Davranışlarla söylenir. Desteklenir.
Sonuçta kadınlar, sevinince de ağlar, üzülünce de ağlar, öfkelenince de ağlar, korkunca da ağlar…
Bizi biz yapan duygularımız ise duygularım sonrası doğru davranışlar gösteremeyen ben…
Nasıl sağlıklı olabilirim…
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
Psk. Dan. Cem Kaya Hakkında:
Halen kurucusu olduğum CKDE Danışmanlık ve Eğitim Merkezinde EMDR Terapisti ve Psikolojik Danışman olarak görev yapıyorum. Bir danışanımın ifadesi ile “kalbindeki çakıl taşlarını”, diğerinin ifadesi ile “bacağındaki platinleri” temizliyorum.
Başka bir anlatımla yetişkinlerin ve genç yetişkin olan ergenlerin; güzel bir hayata sahip olmaları, kendilerine güvenmeleri, sorunlara çözüm odaklı bakabilmeleri, kaygılarını uygun seviyeye çekebilmeleri, fobilerini yok etmeleri ve daha mutlu olabilmeleri için çabalıyorum.
Bu çabamı devam ettirirken üniversitede eğitimini aldığım Psikolojik Danışmanlık, çalışma hayatım içerisinde eğitimlerini aldığım Transaksiyonel Analiz (TA) kuramı ve EMDR terapisinden destek alıyorum. Her probleme farklı bir yaklaşım sergilemekle birlikte, danışanlarımla seanslarımda; EMDR terapisi ile geçmişte yaşanan olaylara karşı duyulan yoğun duygusal tepkileri azaltmayı ve sonucunda güncel soruna, daha akılcı yaklaşmayı, TA ve iletişim kuramları ile de danışanlarımın geçmişteki şemalarını tekrar değerlendirmelerini ve gelecekte yaşanma ihtimali olan problemlere karşı güçlenmelerini hedefliyorum.
Bunun yanı sıra kurucularından olduğum BİR İZ Derneği ve Avrasya Transaksiyonel Analiz Derneği bünyesinde gerçekleştirilen projelere destek veriyorum. Yine ülkemizin önde gelen Sivil Toplum Kuruluşlarından AÇEV, Genç Hayat, YÖRET Vakfı ve Kültür Kenti Vakfında İçerik Geliştirme, Eğitici Eğitimcisi ve Eğitimci olarak görev alıyorum. Haliç Üniversitesi’nde İletişim, Spor Psikolojisi ve Sosyal Psikoloji dersleri veriyorum.
1999 yılında Çukurova Üniversitesi ile başlayan bu meslek yolculuğumu hobi haline getirmeyi başarmış biri olarak sizinle birlikte daha iyi bir hayat üzerine düşünecek ve çaba gösterecek olmanın heyecanını yaşıyorum.
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
www.cemkaya.net
cem@cemkaya.net
Bilgi ve Randevu için: 0532 4555903 – 0531 7907926
Adres:Varyap Meridian E Blok K4 D36 Ataşehir
EMDR Size Ne Fayda Sağlar?
EMDR kişilerin anılarından yola çıkar…
Var olan sorunun ya da sorunların sadece şu andan kaynaklı olduğunu düşünmek doğru değildir, yaşanan güncel problemin bir geçmişi vardır.
Farklı bir açıklama ile, hayat her gün ceplerinize (kalbiniz, beyniniz olabilir) bir çakıl taşı bırakır, siz o günü yaşarken yeni bir çakıl taşını taşıdığınızı fark etmezsiniz. Her gün bir önceki gün yaptığınız gibi elbisenizi giyer ve yaşamaya devam edersiniz. Bir gün gelir ve o elbise taşıyamayacağınız kadar ağırlaşmıştır.
Artık eskisi gibi hareket edemezsiniz, eskisi kadar mutlu olamazsınız eskisi kadar içten gülemezsiniz, eskisi gibi cesaretle yenilikleri deneyemezsiniz. Bunun nedenini bir gün önce yaşadığınız olaya bağlamak sizi yanılgıya götürecektir.
Elbiseyi çıkarıp hayatınıza devam etmekte mümkün değildir, çünkü bu yazıda elbise olarak kullanılan benzetme sizin kalbiniz, beyniniz, kollarınız ya da diliniz vb. olabilir. Onlarsız hayatınıza devam etmeniz mümkün değildir.
Ağırlıkları azaltmanın tek bir yöntemi vardır. Her çakıl taşı ile tek tek çalışmak ve onu cebinizden alarak atıp kurtulmak, bazen bir avuç bazen bir tane ama her seferinde hafifleyerek hayatınıza devam edebilirsiniz.
EMDR yukarıda bahsettiğim çakıl taşları ile tek tek çalışmaktadır. Her anınızı tekrar gözden geçirmenizi, anlamlandırmanızı ve yerleştirmenizi sağlar. Birbiri ile ilişkiye geçen anılarınız bir çakıl taşı gibi sizin üzerinizde bir ağırlık yaratmayacaktır.
Karanlıkta kalma fobisi, uçak fobisi, kediden korkmak, yükseklik fobisi, sunum yapmak fobisi, kalabalık önünde konuşma fobisi vb. her türlü korkularınızın, kaygılarınızın ve fobilerinizin çocukluk çağında yaşanan bir takım anılardan kaynaklı olarak yaşandığını bilmekte fayda vardır. Bu fobilerinizden kurtulmanız mümkündür.
Artık kendinizi mutlu hissetmiyorsanız, insanların size karşı olumsuz davrandıklarını hissediyorsanız, kendiniz yalnız hissediyorsanız, güne mutsuz ve isteksiz başlıyorsanız, artık eskisi kadar kendiniz enerjik hissetmiyorsanız, sevilmediğinizi düşünüyor ve kendinizi hiçbir konuda yeterli hissetmiyorsanız. Hemen genel yargılara varıp bu hissettikleri ve düşündüklerim doğru demeyin. Üzerine çalışmanız gereken çakıl taşlarım var diye düşünün. Depresyon ruh sağlığı hastalıklarının nezlesi diye adlandırılmaktadır. Herkes yaşayabilir ve herkes tedavi olarak iyileşebilir.
İletişim konularında sorun yaşıyor ve insanlarla sürekli tartışıyorsanız, ilişkilerde çok fazla öfke tepkileri veriyor ve insanları kırıyorsanız, onlardan uzak durmanıza bunlar neden oluyorsa, çatışmalarınızı çözme yöntemlerinizden hoşlanmıyor, insanlara sürekli baskı yaparken kendinizi buluyorsanız ve bu durum sizi rahatsız ediyorsa bunun sizin kişilik özelliğiniz olduğunu düşünmeniz doğru bir görüş olmayabilir. Çocukluğunuzda ve gençliğinizde yaşamış olduğunuz iletişim problemleri günümüzü etkilemektedir. Geçmişte yaşadığınız bu anılar ve çıkarttığınız dersler hakkında tekrar çalışmak yanlış kararları düzeltmek, doğru kararları destekleyerek devamını sağlamak size avantaj sağlayacak ve daha ilişkisel biri olmanızı sağlayacaktır.
Her şeyin yerli yerinde olmasını istiyorsanız, ufacık değişikliklerde bile büyük tepkiler veriyorsanız, bazı şeyleri sürekli yapmak zorunda olduğunuzu hissediyor ve yapıyorsanız, sürekli insanları kontrol altında tutmaya çalışıyor, sürekli temizlik yapma isteği duyuyorsanız, hayatınızı zorlaştıran alışkanlıklardan kurtulmak istiyorsanız, obsesif davranışlarınızdan rahatsızsanız unutmayın ki bu davranışları bir günde kazanmadınız. Bu davranışlarınıza neden olan birçok olay ve anı yaşadınız. Bu anıları ortaya çıkarıp üzerinde çalışmanız bu tür rahatsızlıkların yok olmasında size yardımcı olacaktır.
EMDR fobilerinizin olmasına neden olan, kaygı ve korku yaratan, insanlarla ilişkilerinizde sorun yaşamanıza neden olan, takıntılı davranışlarınıza neden olan, mutsuz ve enerjisiz olmanıza neden olan anılarınızla çalışarak, düzenleyen ve bu yazıda yer almayan bir takım olumsuz durumlarda da sizlere yardımcı olabilecek bir terapi tekniğidir.
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
Depresyonlulaştırmadıklarımızdan mısınız?
Depresyon, ruh hastalıklarının nezlesi. Güzel bir tanımlama…
Tanım kendi içerisinde sorunun çok basit çözümleri olduğunu vurgulamasının yanı sıra, çok sık görülen bir problem olduğunu da gösteriyor. Fakat nezle gibi bulaşıcı bir tarzının olduğunu da vurguluyor. Acaba bu doğru mu? Gerçekten depresyon nezle kadar bulaşıcı bir rahatsızlık mı?
Bence evet…
Depresyonun temel nedenlerinden biri kabul iletisi almamak, alamamak. Kabul iletisi bir kişinin var olduğunu hissettiren her şeydir.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi negatifte olsa pozitifte olsa, kişinin var olduğunu hissettiren her şey bir kabul iletisidir. O halde “Seni Seviyorum” bir kabul iletisi ise “iğrençsin” de bir kabul iletisidir. İyi ya da kötü fark etmez, kabul iletileri yaşamsaldır ve beslenmemizi sağlar.
Depresyonun bulaşıcı bir rahatsızlık olması buradan geliyor. İnsanlar kabul iletisi alamadığı zaman karşısındaki kişiye de kabul iletisi vermiyor. Böylece depresyon sosyal ortamlarda, iş ortamlarında, aile ortamlarında bulaşıyor.
O halde insanların kullandığı her ortama aşağıdaki gibi uyarı metinleri konmalı;
“Dikkat, depresyon bulaşıcı bir hastalıktır. Kendinizi ve çevrenizdekileri korumak için… Göz teması kurun ve selam verin.”
Böylece doğası gereği bulaşıcı olan bu rahatsızlığı en aza indirebiliriz. Peki sadece bu uyarı yeterli olur mu? Açıkçası sanmıyorum ama araçlardan biri olacağı kesin.
İnsanların birbirlerine kabul iletisi vermemelerinin ve almamalarının toplumsal ve kişisel nedenleri var. Eğer o nedenleri ortadan kaldırabilirsek, belki bu bulaşıcı rahatsızlığı tamamen hayatımızdan ve çevremizden söküp atabiliriz.
Toplumsal ve kişisel nedenlere kısaca bir göz atalım;
Kabul iletilerini almıyoruz. Birileri bizim hakkımızda güzel bir şeyler söylediklerinde hemen altında ne var? diye düşünüyoruz. Acaba benden bir şey mi istiyor? Acaba bana kötü bir şey mi söylemeye çalıştı? gibi düşüncelere kapılıyoruz. Bu soruların cevabı toplum olarak birbirimize olan güvenimizin azalması ya da kişisel olarak çevreye güvenimizin azalması ile açıklanabilir.
Birisi size saçlarınızın güzel olduğunu söylediğinde ona “şurası biraz fazla kesildi” demeyin, demeyi verin. Alın bu kabul iletisini ve teşekkür edin. Bunun mütevazı olmamakla bir ilgisi yok. Kabul iletisi alınca ve kabul edince kalbinizde bir sıcaklık hissedersiniz. İşte o sıcaklık anti depresandır.
Çünkü, kabul iletileri huzur verir…
Kabul iletisi vermiyoruz. Almayınca veremiyoruz tabii ki, bizde olmayan bir şeyi nasıl verebiliriz ki. Vermeme nedenlerinden birincisi bu.
Diğer neden ise bize vermememizin öğütlenmesidir. Verirsek şımarırmış. Patron çalışanına, anne baba çocuğuna, arkadaş arkadaşa vb. kimse diğerine vermiyor. Şımarmasın diye…
Güzel şeyler duyduğunuzda da kalbinizde bir sıcaklık hissedersiniz. Bu sıcaklıktan sonra yüzünüzde bir gülümseme oluşur, hareketliliğiniz artar, insanlara dokunmak, daha çok konuşmak istersiniz vb. bu şımarıklık değil, aldığınız anti depresanın yan etkileridir.
Çünkü kabul iletileri mutluluk verir…
Kabul iletisi istemiyoruz. Yaptığımız güzel işlerden sonra patronumuzdan, ailede yaşattığınız huzurdan dolayı eşimizden, olumlu davranışlarınızdan dolayı anne babamızdan, sır sakladığınız ve güven verdiğiniz için arkadaşımızdan kabul iletisi istemiyoruz.
Neyi güzel yaptım? ya da bu davranışım seni nasıl hissettirdi? diye sormuyoruz. Sormayınca kabul iletisi alamıyoruz, alamayınca, almayı unutuyoruz, almayı unuttukça vermeyi unutuyoruz. Neden? Çünkü istenmezmiş.
Neden istenmezmiş? (bunun cevabını bilmiyorum, bilen varsa bana yazsın lütfen)
Kabul iletilerini kendi kendimize de vermiyoruz. Bazen hayat o kadar zorlaşıyor ve insanlar bizden o kadar uzaklaşıyor ki, alamıyoruz, veremiyoruz, isteyemiyoruz. Böyle olunca, kendi kendimize vermeyi de unutuyoruz. Her sabah uyandığında kendine günaydın demek, merhaba demek, gözlerinin güzelliğini düşünmek, güne sağlıklı başlamanın, nefes almanın ne kadar hoş bir şey olduğunu düşünmek, aslında hiçte zor değil.
Çünkü kabul iletileri güven verir…
Üstelik bu hayatta başardığımız o kadar güzel şey varken… Bu güzel şeyleri görmek, kendi kendine ifade etmek kendine kabul iletisi vermektir.
Çünkü kabul iletileri sağlık verir…
Ama unutuyoruz işte… Almamaktan, vermemekten, istememekten ötürü…
O zaman yazmalıyız, otobüs duraklarına, otobüslere, asansörlere, reklam tabelalarına, çalışma masamıza, banyodaki aynamıza, evimizin dış kapısına…
“Dikkat, depresyon bulaşıcı bir hastalıktır. Kendinizi ve çevrenizdekileri korumak için… göz teması kurun ve selam verin.”
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
Doku-n-a-ma-mak…
İnsanlar neden iletişime girerler?
Temel ihtiyaçlarından biri olan dokunmak ve dokunulmak için…
Dokunmak ya da dokunmamak, esas büyük mesele bu!
Dokunmak kelimesi bu yazıda fiziksel temas olarak değil, psikolojik bir temas olarak kullanılacaktır.
İnsanlar psikolojik olarak ta birbirlerine dokunabilir, üstelik psikolojik dokunma, fiziksel dokunmayı da içerir…
Önce dokunmanın tanımını yapalım. Bir kişinin karşısındaki kişiye var olduğunu hissettirdiği her davranış bir dokunmadır. Çok genel bir tanım yani.
Aynı ortamda bulunduğunuz kişi ile göz teması kurmakta psikolojik dokunmadır, onun orada olduğunu bilerek göz teması kurmamakta psikolojik dokunmadır.
Bir örnekle açıklayacak olursak “seni seviyorum” demekte, “Allah belanı versin” demekte psikolojik dokunmadır. Dokunmalar doğuştan negatif ya da pozitif değildir. Siz onu negatif ya da pozitif olarak, yukarıda örneklendirildiği gibi kullanabilirsiniz.
Dokunmak o kadar yaşamsal ve önemlidir ki, ünlü bir psikologun dediği gibi “dokunmazlarsa – dokundurtmazsanız omuriliğiniz kurur”.
***
Dokunulmaya izin vermeyiz. Birileri bizi takdir ettiğinde ya da iltifat ettiğinde altında bir şey arar sonra da reddederiz. Örneğin birisi “Saçların güzel olmuş” dediğinde, “ama şu taraf biraz kısa gibi” diyerek, “kıyafetin çok güzelmiş” dendiğinde, “pazardan aldım” diyerek dokunuşları reddederiz.
Öğretenlerimizin sözleri kulaklarımızda çınlar: “İnsanlara güvenme”, “Kesin senden bir çıkarları vardır”, “Mütevazılığın en iyi göstergesi iltifatı kabul etmemektir.” vb.
Hâlbuki dokunuşa müsaade etmek bizi iyi hissettirir. Bir tek cümle ile. “Teşekkür ederim”.
Dokunulmaya müsaade etmediğimiz için, dokunma becerimiz de düşüktür.
Çünkü; insan yaşadığı gibi düşünür.
***
O yüzden toplum olarak dokunmayız, dokunmaktan da kaçarız. Annelerimiz babalarımız, öğretenlerimiz dokunmamamızı önermiştir. “Kaçan kovalanır” ya da “İyi şeyleri söyleme şımarır” gibi öğütleri sık sık duymuşuzdur.
Öğretenlerimiz bu sözlerle “dokunursan kaçar” demektedir.
O nedenle iyi şeyleri söylemeyiz. Oysa bir çocuk ya da bir insan gün içinde sayılamayacak kadar güzel şey, sayılabilecek kadar kötü şey yapar.
Olumsuzu görme becerimiz o kadar gelişir ki, olumluyu görmemek için bir süre sonra çaba sarf etmemize gerek kalmaz…
Çünkü körlükte öğrenilebilir…
***
Çoğunlukla güzel şeyler yaparız, birilerinin görmesini/dokunmasını isteriz ama görmezler… Dokunmazlar…
Talep etmeyiz… Dokunmalarını isteriz fakat istediğimizi onlara söylemeyiz. Neymiş efendim, istenmezmiş…
Neden?
Öğretenlerimiz öyle söyledi…
Neden?
…
İstemeliyiz… Sormalıyız insanlara “neyi güzel yaptım?”diye.
Çünkü dokunulmak yaşamsaldır beslenmemizi sağlar…
***
Dokunmaların hepsi iyi olmayabilir. GDO’lu gıdalar gibi…
Beslemez bazıları, tam tersine zarar verir. “Tembelsin”, Yaramazsın”, “ Dağınıksın” gibi…
Reddetmeliyiz onları. Omzunuzun üstünden geçip gitmeli.
Reddetmezseniz, omuriliğiniz kurur…
***
Bazen öyle zamanlar gelir ki; dokunmazlar. Dokunsalar da negatiftir. Pozitif dokunulmayı talep edersiniz, yine dokunmazlar.
Öyle zamanlarda aynanın karşısına geçip, kendi kendinize, ne kadar güzel olduğunuzu, ne kadar iyi olduğunuzu, becerilerinizin neler olduğunu söyleyin…
Kimse size dokunmuyorsa siz kendinize dokunun…
***
Öğretenler, kendi kendine konuşanın “deli” olduğunu söyleseler de…
Siz inadına dokunun…
Dokundurun…
Dokunmuyorlarsa isteyin…
Negatifleri de reddedin…
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
Cem Kaya
EMDR Terapisti & Psikolojik Danışman
www.cemkaya.net
cem@cemkaya.net
Bilgi ve Randevu için: 0532 4555903 – 0531 7907926
Adres:Varyap Meridian E Blok K4 D36 Ataşehir